Göz önünde bulunanlar hep önceliğimiz oluyor. Duyduklarımız, okuduklarımız, gördüklerimiz, hemen lazım olacak ihtiyaçlarımız, televizyon haberleri, gazeteler, hem aklımızı hem de gündemimizi meşgul ediyor. Her gün oyalanacak bir şeyler bulmak mümkün. İzlanda’daki yanardağ patlaması, siyasilerin atışmaları, geçim sıkıntısı, işsizlik, özellikle hafta sonları maç yorumları. Bizi ilgilendiren ilgilendirmeyen konular vakitlerimizin büyük bölümünü dolduruyor.

            İnsan bu. Meraklıdır. Görecektir. Duyacaktır. Konuşacaktır. Gezecektir. Düşünecektir. Hepsi doğru da başka doğrular daha var. İnsan ömrü çok ta uzun değil. Evrenin yaratılışından bu güne yaklaşık 15 milyar yıl geçmiş. Evrenin ömrünü 24 saat olarak kabul edersek, bütün insanlık tarihi, bütün insanlık ömrü, bu 24 saatin sadece 3 dakikasını değil, 3 saniyesini de değil sadece 3 salisesini oluşturuyor. Varın siz düşünün bir kişinin ömrü evrenin ömrü yanında ne kadardır. Kısacık insan ömrünün bir bölümü çocukluk, bir bölümü yaşlılık, bir bölümü uyku, bir bölümü hastalık ile geçiyor. Verimli işe yarar yılları ömrümüzün çok az bölümünü oluşturuyor.

            İlginçtir, böyle olmasına rağmen insanın sahip olduğu değerlere fiyat biçmek imkansızdır. Hiç düşündünüz mü? Gündeminize alıp tartıştınız mı? Sahip olduğumuz gözün maliyeti ne kadar ? Sahip olduğumuz burnun, kulakların, derinin, midenin, akciğerin, karaciğerin, ellerimizin, ayaklarımızın maliyeti ne kadar? Peki kalbimizin, damarlarımızın, kafatasımızın içindeki görünüşü göze hiç hoş gelmeyen ama en değerli varlığımız aklımızın merkezi beynimizin maliyeti ne kadar? Nefretin ve sevginin, sevdiklerimizin maliyeti ne?

            Alt alta koyunca çıkacak maliyeti ekonomistlerin hesaplama şansları yok. Yok çünkü bir insan beyninin yaptığı işlemleri yapacak donanımda bir makinenin imalatı, onu çalıştıracak enerji, makineyi yönetecek mühendis, teknisyen, işçi, makineyi kollayacak kapalı alan v.s. trilyon dolarla değil katrilyon dolarlarla hesap ediliyor. Yanlış anlaşılmasın bu söylediklerim bütün insanların toplam değeri değil her insanın kişisel değeridir.

            Pekiyi akıllı bir iş adamı bu kadar büyük bir yatırımı 60-70 yıl için yapar mı? 60-70 yıl sonra harabeye dönecek, ufalanıp gidecek, gübre olup yok olacak bir iş için bu kadar harcama yapar mı? Mümkün değil tabi.

            Mümkün değilse, bizim güncel konuların yanında bu tür konuları da gündemimize almamız gerekiyor. Varlık niçin? Yokluk nasıl? Yaşamak ne? Bu büyük yatırımın sebebi ne?

            Bu büyük bilmecenin cevabı, düşünürlerin en büyük uğraşı alanı oldu. Ama Ziya Paşanın dediği gibi:

            “Halletmedi bu lügazın sırrını kimse

             Binler geçti hükemadan fuzaladan.”

             “Bu bilmecenin sırrını binlerce düşünür, filozof geçti çözemedi.”

            Onlar çözemedi ama çözenler oldu. Çözenler, insana bu büyük yatırımı yapan Büyük Yaratıcının özel görevlendirdiği kişilerdir. Peygamberlerdir. Onlar bize bu büyük yatırımın sadece geçici, ölümlü hayat için değil ebedi hayat için yapıldığını, gerçek hayatın ölümsüz, dertlerin, hastalıkların olmadığı hayat olduğunu bildiriyorlar. Dudak bükenler, şüphesi olanlar, gidip gelen var mı diye soranlar bir baksın.

            Hangi tohum toprağa atılıyor da bitmiyor. Buğday tanesi toprağa atılıyor, üzeri örtülüyor, bir müddet sonra yemyeşil filiz veriyor, incir tanesi, kabak çekirdeği, ayçiçeği toprağa ekiliyor, filiz veriyor. İnsan neden filiz vermesin? Bir insanın değeri buğday tanesi kadar, incir çekirdeği kadar, kabak, ayçekirdeği kadar da mı? Değerli değil. Hayır! İnsanlar ölünce ekiliyor, zamanı gelince, mevsimi gelince tekrar bitecek. Bu gerçeği bize hem aklımız söylüyor, hem de görünmeyen alemi gören yüzyirmidört bin peygamber söylüyor.

             Bilmem ama bence, ne zaman? Nasıl? Nerede ve kaç yaşında geleceği belli olmayan, hayatımızın en büyük gerçeği olan ölüm en güncel konudur. Onu ötelemek, unutmaya çalışmak, görmezlikten gelmek, onun önemini ve güncelliğini düşürmez.