Son ayların en önemli gündem maddesini, değişik inanç ve kanaat kesimlerine yapılacak açılımlar oluşturuyor. Toplantılar, çalıştaylar, tartışmalar devletin en üst kademesindeki zevatın katılımıyla yoğun olarak devam ediyor.
Bu tür tartışmalar ilgimi çekiyor. Memnun da oluyorum. Şahsen, insanlar nasıl mutlu olacaklarsa öyle yaşasınlar, özgürce kendilerini ifade etsinler istiyorum. Düşünceler beyinlerde, inançlar kalplerde hapsedilsin istemiyorum. Millet birliği, ülke bütünlüğü ve güvenliği tehlikeye girmedikten sonra insanlarımız bırakalım konuşsun, bırakalım nasıl giyinecekse giyinsin, bırakalım hangi derneğe, hangi mabede giderse gitsin.
Esasında bu haklar, insanların doğuştan getirdikleri, doğal insani haklardır. Engellenemez engellenmemelidir.
Ancak, korku fobisine yakalanmış kesimler de yok değil ülkemizde. Ülkemizin özel şartları olduğunu böylesi açılımların ülkemizi böleceğini vehmedenler var. Bunlar, ülkemizi tanımayan veya işine öyle gelen, tuzu kuru, hak ve hukukun kendilerine özgü bir unsur olduğunu düşünen tipler.
Hâlbuki bizim ana hamurumuz sevgi ve hoşgörü ile karılmış. Mayamız, Yunus Emre ile Mevlana ile Hacı Bektaş ile Hoca Ahmet Yesevi ile tutulmuş.
Direnmelere, ayak sürmelere rağmen cin şişeden çıkmıştır. Düşünebiliyor musunuz? Cumhuriyet döneminin en muhafazakâr cumhurbaşkanı Tunceli’de alevi tekkesinde semah zikrine katılıyor. Alevi dedeleri ile aynı mecliste diz çöküyor. Diyanetten sorumlu devlet bakanı alevi çalıştaylarına, roman çalıştaylarına katılıyor.
Sünni inanca sıkı sıkıya bağlı bu satırların yazarı bütün bu açılımlardan ülkemize zarar değil yarar geleceği kanaatindedir. Alevi açılımına evet, roman açılımına evet, azınlıklar açılımına evet, kürt açılımına evet.
Fakat, bu ülkede açılımdan pay alamayan bir kesim var. Milletin büyük çoğunluğunu oluşturan bu kesim, aman problem olmasın, aman yanlış anlaşılmasın diye sesini çıkarmıyor. Sünnilerden söz ediyorum. Camiler açık, din kültürü dersleri mecburi, Kur’an’ı Kerimler alenen satılıyor. Diyenler çıkabilir. Çıkabilir de iş böyle demekle bitmiyor. Bitmiyor; Çünkü bu ülkede futbola, baleye, müziğe, başlamada yaş sınırı yok. İngilizceyi, Rusçayı, Çinceyi, Ugandacayı, Çatçayı istediğiniz yaşta öğrenebilirsiniz. Bu konularda özel kurslar açabilir, özel hocalar tutabilirsiniz.
Ama, Kur’anı Kerimi 11 yaşından önce öğrenemezsiniz. Çocuğunuzu 11 yaşından önce kurslara gönderemezsiniz. Yasak. Başınızı açmak serbest, belli yerlerde örtmek, yasak. Okullarda müzik odası olabilir. Yabancı dil odası olabilir, ama din kültürü odası olamaz. Yasak.
Aklıma geldi. Sahiden Sünni tekkeler neden yasak? Neden hala kapalı? Kurtuluş Savaşında İstanbul’dan Anadolu’ya geçişleri, yardımları organize eden Özbekler tekkesinin bu ülkeye ne zararı dokundu? Ne zararı dokunacak?
T.B.M.M. bir Cuma günü açıldı. Cuma namazı, bütün vekillerin katılımıyla bir Sünni tekke camiinde kılındı. Hacı Bayram Camii’nde. Cumadan sonra bayrami tekkesi şeyhi Abdullah Efendi meclisin başarısı ve bekası için dua etti. Bayrami Tekkesinin bu ülkeye ne zararı olabilir.
Kurtuluş Savaşının, en zor, en kritik döneminde, Afrika’dan gönüllüler, yardımımıza geldi. Nedense resmi tarih bu bilgiyi hep saklamıştır. Gelenler, şazeli tarikatı şeyhi ve öğrencileriydi. Şazeli Tekkesinin ülkemize ne zararı olabilir? TBMM’nin ilk başkan vekillerinden biri Bektaşi tekkelerinin genel lideri Cemalettin Efendi, diğeri Mevlevi tekkesi postunda oturan Abdulhalim Çelebidir.
İlk defa duyanlar şaşırmış olmalılar. Ama yazdıklarımın tümü tarihi gerçeklerdir. Tartışmaktan, gerçeklerle yüzleşmekten kendinden emin olmayanlar ancak korkar. Dünyanın büyük bir köy haline geldiği günümüzde kapalı toplumların, her şeyi bildiğini zanneden, konuştuğunu, kanun gibi gören düşünce fukarası insanların dayatmalarını zorla kabul ettirme şansları yok bundan böyle.
İnsanlar geziyor, okuyor, karşılaştırmalar yapıyor. İnsanlar kalite arıyor. Yaşam kalitesi, düşünce kalitesi, hak ve özgürlük kalitesi arıyor. Ve insanlarımız bütün bu aradıklarına fazlasıyla layıktır.