Hz. Mevlana hikâye ediyor. Köylü vatandaşın biri ayağında çarıkla Konya çarşısında gezerken, ayakkabı vitrininin önünde durur. Çarık vitrindeki ayakkabıya, sen de ayakkabı, ben de. Revamıdır ben çamurda, hayvan pisliklerinin içinde. Sen camekânlarda olasın der. Vitrindeki ayakkabı doğru ikimizin de cinsi aynı. Ancak beni kesip biçtiler, sonra törpülediler, sonra diktiler, sonra boyadılar, sonra cilaladılar. Aramızda kalite farkı var. Bunun için sen orada, ben buradayım diye karşılık verir.
Mamul madde ile gayr-ı mamul madde bir olmaz. İnsanlar içinde aynı şey geçerli. Nefsini terbiye etmiş, fazlalıklarını yontmuş, gayr-ı meşru isteklerini zapt-u rabt altına almış, güzel ahlakla süslenmiş insanlara İnsan-ı Kamil denir. İnsan-ı kâmil olmanın yolu gecelerle ülfet etmekten geçer. Geceler özel ikramların, özel iltifatların verildiği zamanlardır.
“Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dualar) ise daha düzgün ve açıktır. Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır.” ( Müzzemmil, 6–7).
“Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.”
“Geceleri pek az uyurlardı.”
“Seherlerde bağışlanma dilerlerdi.” (Zariyat, 15–18).
Kalp rikkati, kalp ürpertisi, kalp uyanıklığı, ibadet zevki ve neşesi gecelere ülfetle mümkündür. Enbiya-i kiram ve Evliya-i izam bulduklarını gecelerde buldular. Resul-i Ekrem Efendimiz dünyayı geceleyin şereflendirdi. İlk vahyi geceleyin aldı. Miraca geceleyin çıktı. Ümmetinin bağışlanma müjdesini geceleyin aldı. Yine hac sevabı müjdesini arefeyi bayrama bağlayan gece müzdelifede aldı.
Efendimiz (A.S.)’in hayatında gecelerin ihyası ayrı bir yer tutar. Senenin bütün gecelerinde saatlerce secde, namaz, Kuran, dua ve istiğfarla meşgul olurdu. Ramazan gecelerinde bu ibadetlerine teravih namazını, sahur yemeğini, son on gün itikâfı ilave ederdi.
Tam zamanı olduğunu düşünüyorum. Hem meşguliyetlerimizin, hem kalbimizin, hem konuşmalarımızın, hem düşüncelerimizin alabildiğine dünyevileştiği bu ortamda biraz olsun ibadet zevki, kalbi rikkat kazanabilmek için tam zamanı diye düşünüyorum.
Şöyle bir program uygulamaya ne dersiniz? Gece ile ülfetimizi iftar sofrasıyla başlatalım. İftar sofrasına erkence oturalım. Sofra başında dua ve istiğfarla meşgul olalım. Akşam namazı ve ardından evvabin namazlarını kılalım. Tesbih ve duaya Vakıa suresini de ilave edelim. Teravih namazını aksatmayalım. Eve gelince abdest tazeleyelim. İki rekât namaz kılalım. Mülk suresini okuyalım. Abdestli yatalım. Sahura kalkalım. Teheccüd namazını kılalım. Sahur yemeğinden sonra Kuran’la meşgul olalım, sabah namazını kılalım.
Ramazan ayı müddetince uygulayacağımız bu programın bize çok ulvi şeyler kazandıracağını görecek ve inşallah bizim kadir gecesini ihya etmemiz gerçekleşecektir.
İbni Mesud (r.a.) Peygamber Efendimizden şöyle rivayet eder: “Ramazanın her gecesi bir münadi şöyle bağırır; Ey hayrı, iyiliği arayanlar! Dikkat edin ve ileri gelin. Ey kötülüğü arzu edenler! Artık yeter deyip de gözünüzü açın!” Daha sonra o melek şöyle nida eder: “Bağışlanmasını isteyen birisi varsa o bağışlanacak. Tevbe eden biri varsa, onun tevbeleri kabul edilecek. Kim Allah’tan ne dilerse o dileği kabul edilecek” (fezail-i a’mel, s.331)