Ramazan kalbi hayatımızın derinleşmesine, nefsi isteklerimizin dizginlenmesine, Kur’an-ı Kerimle dostluğumuzun pekişmesine vesile olduğu gibi toplumla ilişkilerimizin gelişmesine de vesile oluyor.

Sevdiğimiz, beraber olmayı arzuladığımız dostlarımızla Ramazan’da daha sık bir araya geliyoruz. Fakirlerle, düşkünlerle, öğrencilerle dertleşme, aynı ortamları paylaşma imkânı buluyoruz. Teravih namazları, iftar sofraları, çevre gezileri, fıtralar, zekâtlar, yardım kolileri çevremizle kaynaşmamızı sağlıyor.

 

Müslüman mutedil insandır. İbadet hayatı, aile hayatı, çalışma ve toplum hayatı iç içedir. Dengelidir. Esasında Müslüman niyetine göre bütün hayatını ibadete çevirebilir. Ancak Müslüman’ın özel ibadet hayatına yoğunlaştığı zamanlar vardır. Hac ve umre, ramazan ayı özellikle ramazanın son on günü, mübarek geceler ibadetlerin çok yoğun olduğu zamanlardır.

Ramazan aynı zamanda içtimai görevlerimizin de planlandığı aydır. Yıl boyu yapılacak çalışmaların haritası, mali boyutu ramazanda şekillenir. Çünkü insanlarımız yapacakları yardımları genelde ramazan ayında yaparlar. Aslında zekât hangi ayda, hangi günde farz haline gelmişse o günde ödenmesi gerekiyor. Buna rağmen Müslümanlar zekâtlarını ya ramazana erteliyorlar, ya da öne alarak ramazanda ödüyorlar. Böylece hem zekât vermenin sevabını hem de ramazanda yapılmış ibadetin sevabını alıyorlar.

Bundan dolayı kültürel çalışmalar, burslar, yapılacak yatırımlar ramazanda şekilleniyor. Biz de hem Edirne olarak, hem de gönül beraberliğimiz olan Trakya’dan kardeşlerimizle bir araya geldik. Bir yıllık tahmini faaliyetlerimizi tartıştık. Niçin Trakya olarak, çünkü her bölgenin mali yapısı, insan yapısı, ayrı ayrıdır. Konya ile Edirne’yi, Erzurum ile Kırklareli’yi, K.Maraş ile Tekirdağ’ı, Şırnak ile Uzunköprü’yü aynı kategoride değerlendirmek bizi doğru sonuca götürmez.

Toplantımızda istişare etmenin bereketini gördük. İstişarelerde ne kadar kardeşimiz görüş beyan ederse o kadar güzel fikirler, öneriler çıkıyor. Maksadın hâsıl olduğunu düşünüyorum. Detaya girmenin doğru olmayacağını kanaatindeyim. Ancak öyle anlaşılıyor, Edirne’de, Kırklareli’nde, Çorlu’da, Lüleburgaz’da, Saray’da, Uzunköprü’de amatör ruhla profesyonel başarılara imza atılacak. Sosyal hizmetlerde, heyecan, cesaret, takip, plan çok önemli. Heyecan ve plan ayrılmaz bütün olmalı. Allahu Teala evreni hem hareket, hem de mizan üzere yaratmış. Evrende hareketsiz, hesabı yapılmamış varlık yoktur. Atomdan, galaksilere her şey hareketli, yörüngeleri belli, ömürleri tespitlidir. Evrende tesadüfe yer yoktur.

Biz çokça başarıların görünen yüzüne bakarız. Mutfağına pek girmeyiz. İstanbul’un fethinin görkemini anlatırız, överiz. Ama yüz binlerce asker nasıl toplandı, İstanbul surlarının önüne nasıl intikal ettiler. Günlerce ne yediler, nasıl temizlendiler? Düşünmeyiz.

Tebük seferini düşünelim. Medine’den yüzlerce km. uzakta, suyu, dinlenme tesisleri olmayan çölde 30.000 kişinin Tebük’e intikali, orada günlerce kalış ve aynı çölden Medine’ye varış. Tedbirler nasıl alındı, pek fazla üzerinde durmayız.

Nihai başarı Cenab-ı Allah’tandır. Ancak bize düşen görevleri yerine getirme zorunluluğu vardır. Tedbir, tefekkür, istişare, planlama, takip sosyal hizmetlerde her ne hikmetse hep ihmal ettiğimiz hususlardır. Hayır hizmetlerinin kurumsallaşması, profesyonel bir anlayışla yönetilmesi şarttır. İhlâs, samimiyet, diğergamlık duygularının 21. asır işletmecilik teknikleriyle buluşması zarureti vardır.