Balkanların yerlilerinden İslam’la şereflenenlerin milletimize bağlılıkları her zaman üst seviyede olmuştur. Bu bağlılık artarak devam ediyor.  Onlar balkanları baba ocağı, Anadolu’yu ana kucağı olarak görürler. Gözleri hep Türkiye’dedir. Türkiye’nin sancısı onların sancısı, Türkiye’nin gelişmesi onların sevinç sebebidir.

Makedonya’da, Kosova’da gerek Müslümanlar gerekse Müslüman olmayanlar milli maçlarda Türkiye’yi desteklerler, Türkiye’nin galibiyeti Üsküp’te, Piriştine’de Taksim’i, Kızılay’ı aratmayan coşkularla kutlanır.

Ülkemizle Balkanların gönül beraberliği son yıllarda değişik alanlarda değişik birlikteliklerle pekişiyor.

Ticaretten edebiyata, eğitimden-şahsi dostluklara, gezi organizasyonlarına her alanda ciddi yatırımlar, ciddi kaynaşmalar gerçekleşiyor. Devlet organizasyonu olarak Tika’nın hatalarıyla sevaplarıyla yaptığı hizmetler dikkat çekiyor. Diyanetin, gönüllü kuruluşların hizmetleri Balkanlı kardeşlerimizin takdirini kazanıyor.

Gönüllü kuruluşların hizmetleri genel olarak iki şekilde oluyor. Müessese kuruluyor, işletmeyi de müesseseyi kuranlar yürütüyor. Ya da müessese kuruluyor, müessesenin işletilmesi yerlilere devrediliyor. Her iki hizmet anlayışının artıları eksileri var şüphesiz.

Edirneliler olarak biz hem imkânlarımıza hem de yetişme tarzımıza uyduğu için ikinci tür hizmeti benimsiyoruz. Balkanları tanıyoruz, imkânlarımızı biliyoruz, bize düşen görevlerin şuurundayız, heyecanlıyız, inşaallah ilgimiz artarak devam edecek.

Üsküp, Şar dağları eteklerinde, Bursa’nın devamıdır. Ancak Şar dağları eteklerinde Anadolu köylerinin, Anadolu kasabalarının devamı olan daha birçok yerimiz var. Kalkandelen (Tetova) onlardan biri. Misafirperverliğiyle Müftü efendinin sevecen, latifeci tavırlarıyla, Kız İmam-Hatip Lisesinde yaşadığımız duygulu anlarıyla, Harubati Tekkesinde yaşadığımız nostaljiyle, on yıllardır devam eden Çinili Camiindeki Kur’an-ı Kerim sofrasıyla unutmamız mümkün olmayan Kalkandelen. Vadi boyunca uzanan sütbeyaz minareleri kubbeli camileriyle Müslüman köyler. Dini de dili de dinimize, dilimize uyan Gostivar.

Şairlerin, düşünürlerin kasabası Struga. Ohri gölünün kenarındaki inci tanesi. Ohri gölü kenarında ikindi molası verdik. Namazımızı kıldık, yorgunluk attık, şairler köprüsünde kendimizin değil ama şairlerimizin şiirlerinden şiirler mırıldandık. Yerimiydi bilmiyorum. Köprü üzerinde ben Üstad Necip Fazıl’ın;
Sen bir devsin yükü ağırdır devin
Kalk ayağa dimdik doğrul ve sevin
mısralarını mırıldandım.

Ohri gölünün beri tarafı Makedonya. Öbür tarafı Arnavutluk. Suyu içilebilecek kıvamda tertemiz Ohri gölünde grubu seyrederken şair olmadığım için şiir yazamadım. Ancak o bölgenin hikâyelerini dinleyerek büyümüş biri olarak hülyalarım çok öncelere götürdü beni. Struga’nın, Ohri’nin tümüyle bizim olduğu zamanlarda gittim. Hüzünlendim. Ama Struga’da üç, Ohri’de on üç caminin hala ayakta durduğunu, Ohri Halveti tekkesinin faaliyette olduğunu görünce mutlu oldum. Halveti Tekkesinde, tekkede neler yapılıyorsa onlar yapılmaya devam ediliyor. Burası Türkiyeli ziyaretçilerin olmazsa olmaz uğrak noktalarından. Geceyi Ohri’de geçirdik. Sabah namazını tekkede kıldık. Ohri’de ziyaretlerimizi bitirince, Makedonya’da son uğrak yerlerimize Resne’ye, Manastıra yola koyuluyoruz. Ohri-Resne-Manastır hattı Balkan coğrafyasının bütün renklerini barındırıyor.

Orman, vadi, yeşillik, çok dinli, çok dilli köyler. Kolağası Niyazi’nin kasabası Rense. Yol kenarındaki camii, camiinin etrafında Türkçe konuşan insanlar. Ve Manastır. Rense-Manastır Makedonya’da fakat buraları Selanik’in interlandı. Osmanlı döneminde, şimdi ayrı ülkelerde yer alan bu coğrafya bir ve beraberdi. Ayrıca bu bölge Osmanlı’nın son dönemlerinde en aktif bölge. Gerek Gayr-ı Müslimlerin isyanlarıyla gerekse Osmanlı’nın kendi tebaasının başkaldırışlarıyla aktif bir bölge.

Manastır, askeri idadisiyle, havuzuyla çarsısında yıkılmışlığına, dökülmüşlüğüne rağmen heybetinden bir şey kaybetmemiş camileriyle bizden izler taşımaya devam ediyor.

 

Balkanları dolaştık. Heyecanlandık, mutlu olduk. Bazen de hüzünlendik – 2 başlıklı makaleyi okumak için tıklayınız.
Balkanları dolaştık. Heyecanlandık, mutlu olduk. Bazen de hüzünlendik – 1 başlıklı makaleyi okumak için tıklayınız.