Bir grup arkadaşımızla çoktan beri niyetlendiğimiz, gerçekleştirmekte geciktiğimiz seyahatimizi sağ-salim Allah’a hamd olsun tamamladık. Tarih kitaplarından okuduğumuz, büyüklerimizden hikâyelerini dinlediğimiz toprakları gözümüzle gördük.

       Osmanlı bakiyesi evlad-ı fatihanı, camileri, köprüleri, kaleleri, çarşıları, mezarları, çınarları ziyaret ettik. Hepimiz heyecanlandık.

       Gezi grubumuzdan bazı arkadaşların balkanlara ilk ziyaretiydi. Onların heyecanı biraz daha fazlaydı. Genel olarak Balkanların medeniyetimizle ilgisi gün geçtikçe artıyor, mutlu olduk, sevindik. Hüzünlendiğimiz yerler, manzaralar da oldu.

       Şumnu’da tarihi camiyi, yanı başındaki İmam-Hatip Lisesini görünce mutlu olduk. Öğrenci azlığını öğrenince hüzünlendik. Varna’ya girerken II. Murat’ı hayırla yâd ettik, tekbirler getirdik. Ancak şehirde bizden eser görmeyince üzüldük.

       Dobrik’in, Silistre’nin bereketli topraklarını seyrederken, akıncı cetlerimizin Tuna’ya yel gibi koşturdukları atların nal seslerini işitir olduk. Hayallerimiz bizi maziye götürdü. Akıncılar birbirlerine nispet yaparken Tuna’dan öbür tarafa kaç kere geçtiklerini, kaç defa Tuna’dan abdest aldıklarını söylerlermiş.

       Tuna akıncının abdest suyudur. Gazinin, şehidin kanıyla doludur. Dobrik, Silistre kelimelerini duyup heyecanlanmamak mümkün mü? Caddelerinde dolaştık, camilerinde ikindi, akşam namazlarını kıldık mutlu olduk. Ancak Silistre’nin 33 camiinden sadece birinin ayakta kaldığını onun da harabe olduğunu öğrenince hüzünlendik desem, duygularımı ifade etmiş olmam. Kahrolduk. Hele Türkiye’nin harabe camiye yardım ettiğini ancak emin olmayan ellerce hiç edildiğini duyunca vurulmuşa döndük.

       Rusçuk İmam-Hatip Lisesi bizi heyecanlandırdı. Hele sabah namazından sonra Tuna boyunda yaptığımız gezinti, sabah kahvaltısının heyecanı bir başkaydı. Soframızda, yanı başımızda Tuna boyu kahramanlarının ervah-ı paklerini hissettik. Bad-ı sabahı, Tuna kenarında dolu dolu çektik göğüslerimize. Kenarında biten çiçeklerini, güllerini kokladık. Gece gündüz hasret türkümüzü söyleyen bülbüllerini dinledik.

       Tuna tarihtir. Tuna’nın her tarafı hatıradır. Tuna Niğbolu’dur, Vidin’dir, Belgrat’tır, Mohaç’tır, Estergon’dur, Buda’dır, Peşte’dir. Tuna Meriç’tir, Sakarya’dır, Fırat’tır. Tuna boyundan, Tuna ile özdeşleşmiş, Gazi Osman Paşa’nın kahramanlık destanı yazdığı, şehre geldik Plevne’ye.

          Plevne görününce gayr-i ihtiyari hep birlikte;
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor.

       Marşını söylemeye başladık. Heyecandan gözyaşı akıtan arkadaşlarımız oldu. Bulgarların Plevne savaşını, genel olarak 1877 Osmanlı-Rus savaşını anlatan panoramik müzesini gezdik. Kapıdaki görevli bize müzeyi gezdirecek rehber isteyip istemediğimizi sorunca rehber olmasın. Hislerimize dokunacak söz söyler biz de heyecanlanır karşılık veririz. Kötü şeyler olur dedim. Buna rağmen rehber yanımıza geldi. Bereket hakaret edici tavırdan kaçındı. Hassasiyetlerimizi anladı. Tarihi yaşadık, kahramanca Plevne müdafaasına sevindik ancak savaşı kaybedince terk etmek zorunda kaldığımız toprakların genişliğini düşününce hüzünlendik…

(Devam edecek)